SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’Ş-ŞEHADAT

<< 1146 >>

EK SAYFA – 1146-2

باب: ما جاء في البينة على المدعي.

1. ŞAHiT GETiRME YÜKÜMLÜLÜGÜNÜN DAVACIYA AiT OLDUĞU KONUSUNDA DELiLLER

 

لقوله تعالى: {يا أيها الذين آمنوا إذا تداينتم بدين إلى أجل مسمى فاكتبوه وليكتب بينكم كاتب بالعدل ولا يأب كاتب أن يكتب عما علمه الله فليكتب وليملل الذي عليه الحق وليتق الله ربه ولا يبخس منه شيئا فإن كان الذي عليه الحق سفيها أو ضعيفا أو لا يستطيع أن يمل هو فليملل وليه بالعدل واستشهدوا شهيدين من رجالكم فإن لكم يكونا رجلين فرجل وامرأتان ممن ترضون من الشهداء أن تضل أحداهما فتذكر إحداهما الأخرى ولا يأب الشهداء إذا ما دعوا ولا تسأموا أن تكتبوه صغيرا أو كبيرا إلى أجله ذلكم أقسط عند الله وأقوم للشهادة وأدنى أن لا ترتابوا إلا أن تكون تجارة حاضرة تديرونها بينكم فليس عليكم جناح أن لا تكتبوها وأشهدوا إذا تبايعتم ولا يضار كاتب ولا شهيد وإن تفعلوا فإنه فسوق بكم واتقوا الله ويعلمكم الله والله بكل شيء عليم} /البقرة: 282/.

قوله تعالى: {يا أيها الذين آمنوا كونوا قوامين بالقسط شهداء لله ولو على أنفسكم أو الوالدين أو الأقربين إن يكن غنيا أو فقيرا فالله أولى بهما ولا تتبعوا الهوى أن تعدلوا وإن تلووا أو تعرضوا فإن الله كان بما تعملون خبيرا} /النساء: 135/.

Allah Teala şöyle buyurmuştur:   "Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Bir katip onu aranızda adaletle yazsın. Hiçbir katip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi olduğu gibi) yazsın. Uzerinde hak olan kimse de (borçlu), yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdı ramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın (olsun). Çağrıldıkları vakit şahitler gelmemezlik etmesin. Büyük veya küçük, vadesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan sakın üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah nezdinde daha adaletli, şehadet için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Ancak aranızda yapıp bitirdiğiniz peşin bir ticaret olursa, bu durum farklıdır. Bu durumda onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. (Genellikle) alış-veriş yaptığında şahit tutun. Ne yazan, ne de şahit zarara uğratılsın. Eğer bunu yaparsanız (zarar verirseniz) şüphe yok ki bu, sizin yoldan çıkmanız demektir. Allah'tan korkun. Allah size gerekli olanı öğretiyor. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir. "[Bakara 282.]

 

"Ey iman edenler, adaleti titizlikle ayakta tutanlar ve Allah için şahitlik edenler olun. Kendinizin yahut ana babanızın ve yakınlarınızın aleyhine dahi olsa, zengin yahut fakir olsunlar. Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. Artık adaletten vazgeçerek hevaya uymayın. Eğer dilinizi eğip büker veya yüz çevirirseniz şüpheniz olmasın ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır. " [Nisa 135]

 

 

باب: إذا عدل رجل أحدا فقال: لا نعلم إلا خيرا، أو قال: ما علمت إلا خيرا.

2. BİR KİMSE HAKKINDA: "BİZ ONUN HAKKINDA iYiLİKTEN BAŞKA BİR ŞEY BİLMEYİZ" VEYA "BEN ONUN HAYIRDAN BAŞKA BİR ŞEYİNİ BİLMEDİM" DiYEREK ONU ADiL OLARAK NiTELEMEK

 

حدثنا حجاج: حدثنا عبد الله بن عمر النميري: حدثنا ثوبان. قال الليث: حدثني يونس، عن ابن شهاب قال: أخبرني عروة وابن المسيب وعلقمة بن وقاص وعبيد الله، عن حديث عائشة رضي الله عنها، وبعض حديثهم يصدق بعضا، حين قال لها أهل الإفك: فدعا رسول الله صلى الله عليه وسلم عليا وأسامة، حين استلبث الوحي، يستأمرهما في فراق أهله، فأما أسامة فقال: أهلك ولا نعلم إلا خيرا، وقالت بريرة: إن رأيت عليها أمرا أغمصه أكثر من أنها جارية حديثة السن، تنام عن عجين أهلها، فتأتي الداجن فتأكله، فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (من يعذرنا من رجل بلغني أذاه في أهل بيتي، فوالله ما علمت من أهلي إلا خيرا، ولقد ذكروا رجلا ما علمت عليه إلا خيرا).

 

[-2637-] Ubeydullah'tan rivayet edilmiştir: (Bu hadis, ifk hadisesi ile ilgilidir ve sözleri birbirini doğrulamaktadır.)

 

Aişe'ye iftira atanlar söyleyeceklerini söyledikten sonra vahiy gecikince Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hz. Ali'yi ve Usame'yi yanına çağırdı ve Hz. Aişe'den ayrılma konusunda onlara danıştı. Usame: "Evliliğini devam ettir. Biz onun hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyoruz" dedi. Berire: "Ben onun hakkında açıklayacağım hiçbir şey bilmiyorum. Tek kusuru vardır. O da genç kız olmasından dolayı evinin hamurunu yoğururken uyuklayıverir, tavuk da gelir onu yerdi" dedi. Bunun üzerine Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Aile fertlerim hakkında bana sıkıntı veren bir kişiyi (cezalandırmam) konusunda beni kim mazur görür! Öyle bir kişiden söz ediyorlar ki (bu işi yaptı diye öyle birini suçluyorlar ki) onun hakkında hayırdan başka hiçbir şey bilmiyorum" buyurdu.

 

 

AÇIKLAMA:     İbn Battal şöyle demiştir: Tahavi, Ebu Yusuf'tan "Bir kişi bu sözü söylediğinde ben sözü edilen kişinin şahitliğini kabul ederim" dediğini nakletmiş ve bu konuda Kuıfe fakıhleri arasında herhangi bir görüş ayrılığına değinmemiştir. Kufe fakıhleri bu görüşleri için ifk hadisini delil getirmişlerdir.

 

İmam Malik ise şöyle demiştir: Bu söz, o kişinin adilolduğunu (şahitlik etme yetkisine sahip olduğunu) göstermez. Kişi, tezkiye ettiği kişi hakkında "o, (adil) ve razı olunan (beğenilen) bir kişidir" demediği sürece onu tezkiye etmiş olmaz.

 

İmam Şafii ise "adildir" demediği sürece tezkiye etmiş olmaz, demiştir. Ondan nakledilen bir diğer görüşe göre ise tez ki ye etmek için "o, adil, all ve veli bir kimsedir" demesi gerekir.

Tezkiye edenin, tezkiye ettiği kişinin özel durumlarını bilmesi gerekir. Bunun delili şudur: Bir kişi hakkında hayırdan başka bir şey bilmemek, onda hiçbir kötü nitelik olmadığı anlamına gelmez.

 

Hanefllerin Üsame hadisini delil getirmelerine Mühelleb şöyle cevap vermiştir: Bu olay, Allah'ın halkını tamamen tezkiye ettiği bir çağda meydana gelmiştir. Onlarda cerh (adalet vasfını engelleyen nitelikler) çok nadir olurdu. Bundan dolayı onların "Onun hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyorum" demesi yetiyordu. Günümüzde ise insanlardaadalet vasfını zedeleyen niteliklere sıklıkla rastlanmaktadır. Dolayısıyla "adalet" vasfının özellikle belirtilmesi gerekir.

 

Ben derim ki: Buhari, konuyla ilgili görüş ayrılığı çok güçlü olduğu için, başlıkta hükmü açık bir ifade ile zikretm~miş ve konuya soru tarzında bir başlık koymuştur.

 

İbnü'l-Müneyyir şöyle demiştir: Ta'dil (birinin adil olduğuna şahitlik etmek), onun şahitliğinin geçerli olduğunu belirtmektir. Hz. Aişe, bu olayda şahit değildi ve tadil edilmeye ihtiyacı yoktu. Çünkü aslolan, kişinin suçsuzluğudur (beraet). Hz. Aişe, kendisine yöneltilen suçlamayı bertaraf ederek hakkındaki iddianın kabul edilmemesine ihtiyaç duyuyordu. Bu konuda ise bu söz yeterli olur. Dolayısıyla bu hadis, •şahidin tadilinde "Ben onun hakkında hayırdan başka bir şey bilmiyorum" sözünü yeterli- görenler için delilolmaz.

 

 

باب: شهادة المختبي.

3. SAKLANAN KİMSENİN ŞAHİTLİĞİ

 

وأجازه عمرو بن حريث قال: وكذلك يفعل بالكاذب الفاجر.وقال الشعبي وابن سيرين وعطاء وقتادة: السمع شهادة.وقال الحسن: يقول: لم يشهدوني على شيء، وإني سمعت كذا وكذا.

Amr b. Hureys bunu geçerli görmüş ve "Yalancı ve günahkar kişiye böyle yapılır" demiştir. Şa'bı, İbn SIrin, Ata ve Katade de "Duymak, şahit olmaktır" demişlerdir. Hasen ise şöyle demiştir: Adam der ki: "Beni hiçbir şeye şahit tutmadılar ama şöyle söylediklerini duydum" derdi.

 

حدثنا أبو اليمان: أخبرنا شعيب، عن الزهري: قال سالم: سمعت عبد الله ابن عمر رضي الله عنهما يقول: انطلق رسول الله صلى الله عليه وسلم وأبي بن كعب الأنصاري، يؤمان النخل التي فيها ابن صياد، حتى إذا دخل رسول الله صلى الله عليه وسلم، طفق رسول الله صلى الله عليه وسلم يتقي بجذوع النخل، وهو يختل أن يسمع من ابن صياد شيئا قبل أن يراه، وابن صياد مضطجع على فراشه في قطيفة له فيها رمرمة، أو زمزمة، فرأت أم ابن صياد النبي صلى الله عليه وسلم وهو يتقي بجذوع النخل، فقالت لابن صياد: أي صاف هذا محمد، فتناهى ابن صياد، قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (لو تركته بين).

 

[-2638-] Zühri'den rivayet edilmiştir: Salim şöyle dedi: Abdullah b. Ömer'i şöyle derken dinlemiştim: Allah Resulü ve Ubey b. Ka'b, İbn Sayyad'ın hurmalığına doğru gittiler. Allah Resulü, hurmalığa girince hurma kütüklerinin arkasına saklandı. İbn Sayyad, kendisini görmeden ondan bazı şeyler duymak istiyordu. İbn Sayyad ise kadife örtülü döşeğine uzanmış, mırıldanıyordu. İbn Sayyad'ın annesi Hz. Nebi'in hurma kütükleri arkasında saklandığını gördü ve İbn Sayyad'a "Safii Muhammed burada" dedi. Bunun üzerine İbn Sayyad, mırıldanmayı kesti. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Annesi onu kendi haline bıraksaydı (bazı gizli şeyleri) açıklayacaktı" buyurdu.

 

 

حدثنا عبد الله بن محمد: حدثنا سفيان، عن الزهري، عن عروة، عن عائشة رضي الله عنها: جاءت امرأة رفاعة القرظي النبي صلى الله عليه وسلم فقالت: كنت عند رفاعة فطلقني فأبت طلاقي، فتزوجت عبد الرحمن بن الزبير، إنما معه مثل هدبة الثوب، فقال: (أتريدين أن ترجعي إلى رفاعة؟ لا، حتى تذوقي عسيلته ويذوق عسيلتك). وأبو بكر جالس عنده، وخالد بن سعيد بن العاص بالباب ينتظر أن يؤذن له، فقال: يا أبا بكر ألا تسمع إلى هذه ما تجهر به عند النبي صلى الله عليه وسلم.

 

[-2639-] Aişe r.anha'dan rivayet edilmiştir: Kureyza kabilesinden Rifaa'nın hanımı, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelerek:

"Rifaa ile evliydim. Beni boşadı, ayrılığımı da kesinleştirdi (yani. Ben de Abdurrahman b. Zübeyr'le evlendim. Ama onun elbisenin eteği gibi bir şeyi var" dedi. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem "Rifaa'ya dönmek mi istiyorsun? Hayır, sen onun balcağızını, o da senin balcağızını tatmadıkça bu olamaz" buyurdu. Bu esnada Ebu Bekir Hz. Nebi'in yanında oturuyordu. Halid b. Said de içeri girmek için kapı da müsaade bekliyordu, (onun bu sözüne kulak misafiri olunca) "Ebu Bekir! Bu kadının Hz. Nebi'in huzurunda alenen söylediği şu sözü duymuyor musun?" dedi.

 

Tekrar 5260, 5261, 5317, 5792, 5825, 6084

 

AÇIKLAMA:     Bu konu, (bir olaya veya söze) gizlice tanık olan kişinin şahitliği hakkındadır.  Amr b. Hureys "Yalancı ve günahkar olan kişiye böyle yapılır" derken gizlice tanık olan kişinin şahitliğinin hangi sebepten dolayı kabul edilmesi gerektiğine işaret etmiş gibidir.

 

İbn Ebi Şeybe, Şa'bı kanalıyla Şureyh'in gizlice tanık olan kişinin şahitliğini kabul etmediğini rivayet ettikten sonra Amr b. Hureys'in "Güvenilmeyen ve haksızlık eden veya günahkar olan kişilere böyle yapılır" dediğini nakletmiştir.

 

Said b. Mansur, Muhammed b. Ubeydullah es-Sekafi kanalıyla Amr b. Hureys'in bu kişinin şahitliğini geçerli gördüğünü ve "Güvenilmeyen ve günahkar olan kişiye böyle yapılır" dediğini ve birkaç kanaldan Şureyh'in gizlice tanık olan kişinin şahitliğini reddettiğini nakletmiştir. Şa'bı de Şureyh'in görüşündedir. Ebu Hanife'nin görüşü ve Şafii'nin eski görüşü (kavl-i kadım) de budur. Yeni görüşünde ise bu kişi, şahitlik ettiği şeyi görmüşse şahitliğini geçerli kabul etmiştir.

 

"Şa'bi, İbn Sirin, Ata ve Katade "Duymak şahit olmaktır" demişlerdir": Şa'bi'nin bu sözü gizlice tanık olanın şahitliğini reddetmesi ile çelişir.

 

Ancak (birbiri ile çelişik gibi görülen) bu iki görüş şu şekilde uzlaştırılabilir:  Şa'bı, gizlice tanık olanın şahitliğini reddetmiştir. Çünkü bu bir tür aldatmadır. Bu, kişinin herhangi bir kasıt taşımaksızın işittiği bir söz hakkındaki şahitliğinin reddedilmesini gerektirmez. Malik'in, Ahmed'in ve İshak'ın görüşü de böyledir.

 

Malik'in "Bir olaya tanık olmak için özel çaba sarf etmek şahitliğinin reddedilmesine sebep olur. Bir olaya tanık olmak için gizlenmek de özel bir çaba sarf etmektir" dediği de nakledilmiştir.

 

"Hasen o kişi "Beni hiçbir şeye şahit tutmadılar ama ben şöyle söylendiğini duydum" der, demiştir": İbn Ebu Şeybe bu sözü, Yunus b. Ubeyd kanalıyla Hasen'den nakletmiştir. O şöyle demiştir: Bir kişi, bir topluluğun kendi aralarında konuştuklarını duysa hakime gelir ve "Beni şahit tutmadılar ama ben şöyle söylediklerini duydum" der.

 

Bu ayırım güzeldir. Çünkü Allah Teala, "Şahit tutmayı ... " değil, "Şahitliği gizlemeyin" buyurmuştur. dolayısıyla şahitlik ederken durum değişir. Ama şahit tutulmadığı halde duyan kişi, şahitlik ederken "Falanca kişi beni şahit tuttu" derse şahitliği kabul edilmez. "Falanca kişinin şöyle söylediğine şahitlik ederim" derse kabul edilir.

 

 

باب: إذا شهد شاهد، أو شهود بشيء، فقال آخرون: ما علمنا ذلك، يحكم بقول من شهد.

4. BİR VEYA BİRDEN ÇOK KİŞİ, BİR OLAY'A ŞAHİTLİK ETSE; DİĞER BİRKAÇ KİŞİ DE "BİZ BÖYLE BİR ŞEY BİLMİYORUZ" DESELER ŞAHİTLİK EDENİN SÖZÜNE GÖRE KARAR VERİLİR

 

قال الحميدي: هذا كما أخبر بلال: أن النبي صلى الله عليه وسلم صلى في الكعبة. وقال الفضل: لم يصل، فأخذ الناس بشهادة بلال.

Humeydı şöyle demiştir: Bunun örneği, Bilal'in Hz. Nebi'in Kabe'nin içinde namaz kıldığını haber vermesi ve Fadl'ın "(Orada) namaz kılmadı" demesidir. İnsanlar bu konuda Bilal'in sözünü kabul etmişlerdir.

 

كذلك إن شهد شاهدان: أن لفلان على فلان ألف درهم، وشهد آخران بألف وخمسمائة، يقضى بالزيادة.

Yine iki kişi "Falanca'nın, Falanca'da bin dirhem alacağı var" diye şahitlik etse; diğer iki kişi de "bin beş yüz dirhem alacağı var" diye şahitlik etse çok olan miktara şahitlik edenlerin şahitliğine göre karar verilir.

 

حدثنا حبان: أخبرنا عبد الله: أخبرنا عمر بن سعيد بن أبي حسين قال: أخبرني عبد الله بن أبي مليكة، عن عقبة بن الحارث: أنه تزوج ابنة لأبي إهاب بن عزيز، فأتته امرأة فقالت: قد أرضعت عقبة والتي تزوج، فقال لها عقبة: ما أعلم أنك أرضعتني ولا أخبرتني، فأرسل إلى آل أبي إهاب يسألهم، فقالوا: ما علمنا أرضعت صاحبتنا، فركب إلى النبي صلى الله عليه وسلم بالمدينة فسأله، فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم: (كيف وقد قيل). ففارقها ونكحت زوجا غيره.

 

[-2640-] Ukbe b. el-Haris'ten rivayet edilmiştir: Ukbe, Ebu İhab b. Aziz'in kızıyla evlenmişti. Bir kadın kendisine gelerek: "Ben Ukbe'yi ve evleneceği kızı emzirmiştim" dedi. Ukbe, "Ben, senin beni emzirdiğini bilmiyorum, bunu bana önceden haber de vermemiştin" dedi. Sonra Ebu İhab ailesine haber göndererek bunu sordurdu. Onlar da: "Kızımızı onun emzirdiğine dair hiçbir şey bilmiyoruz" dediler. Bunun üzerine Medine'ye Rasulullah'ın yanına giderek ona (ne yapması gerektiğini) sordu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem: "Böyle bir şey söylenmişken evliliğiniz nasıl devam edebilir!" buyurdu. Bunun üzerine Ukbe, ondan ayrıldı ve kız, başka biriyle evlendi.

 

 

AÇIKLAMA:     Bu hadis, Zekat bölümünün "Öşür" konusunda geçmişti. (bkz.1443 Hadis) Bir olayın varlığını (gerçekleştiğini) bildiren şahitlik, yokluğunu bildiren şahitlikten önceliklidir. Bu konuda, bir iki alim hariç, alimlerin görüş birliği vardır. Özellikle de şahit, kendisinin bilmediğini söylüyorsa (yani "bu olay gerçekleşmemiştir" demek yerine "ben böyle bir olayın gerçekleştiğini bilmiyorum" diyorsa) hüküm bu doğrultuda verilir.